bu kocaman meydanın sonunda bir de dev çam ağacı var. ama gerçeğinden. oradaki evlerden biri çıkmış ve ağacı süslemeye başlamış, herkes de yardım etmiş, birden bir bakmışlar ki rengarenk, kocaman, dünyanın en güzel yılbaşı ağacı çıkmış ortaya. her geçen elinden bir paket atıveriyor oraya, çocuklar birer hediye de tanınmayan'dan alsın diye. ve öyle de oluyor, her çocuk bir hediye fazladan alıyor bu meydanda.
ama o ışıl ışıl meydanın en çok dikkat çeken şeyi bir bankta oturan iki kişi benim için. iki kız bunlar. ikisi de çok yoğun, çok karmaşık. saatlerce hayal kurabiliyorlar atlı karıncanın karşısında. hava buz gibi, üşümüyorlar. kar yağıyor, aldırmıyorlar. o bankta saatlerce oturup yalnızca kapalı gözlerin ardından birbirlerine gördükleri hayalleri anlatıyorlar. dünyanın hangi şehrindeler, ya da kimlerle beraberler, bilen yok. dedik ya, hayal sadece.
çok uzakta olan herkesin hayalini kurdum bugün. izmir'de yaşayanlardan tutun da italya'da okuyana, paris'e, new york'a, edmonton'a kadar gidiyor hayallerim, arada bir ankara'dakileri özlüyorum, arada ghent'te buluyorum düşlerimi, bir amsterdam'da, bir twente'de, bir de wageningen'de turluyorlar sonra. özlüyorum sürekli. kavuşma hayalleri kuruyorum. ve şimdi, tüm özlediklerimi birer çocuk yaptım, o atlıkarıncadaki tüm oyuncaklara bindirdim. oturdum koca çam ağacının gövdesinin dibindeki banka, onları izliyorum. yüzümde bir tebessüm, sevgiyle bakıyorum hepsine. hala özlüyorum. gözümün önündeler, ama ben yine de onları özlüyorum.
dönüyor atlıkarınca da dünya gibi kendi ekseninde. Bir atın üstünde oturan çocuk bir hediye atıyor havaya, 7 at arkasındaki arkadaşına düşüyor vermek istediği paket. burda bu saatte bıraktığında sevgini özlemini , her şehir tek tek toplar kendi saati geldiğinde aynı anı yaşayarak.
YanıtlaSil