23 Kasım 2012 Cuma

bugün yarın

değişen şeylere rağmen aynı kalanlara mı tutunuyorum yoksa değişimden hoşlanıp devamı gelsin mi istiyorum hep merak etmişimdir. yıllardır belki aynı şeyi söylüyorum, kendimi ben bile henüz yeterince tanımıyorum diye. tanımıyorum da. gece sıçrayarak uyanıyorum bu ara, neredeyim, neden buradayım, ne ara buraya geldim derken buluyorum ranzanın üst kısmında. sonra evimde gözümü açıyorum, yan odadan sonsuza kadar sürmesini istediğim iki güzel nefes. bana can veren iki yüceden birisi, kendinden bir parça kaybetti geçtiğimiz haftalarda. onun kaybı bizim kaybımız, onun üzüntüsü bizim acımız, onun acısı bizim perişanlığımız. sızı geçmiyor bir türlü. hatırlıyorum, 6-7 yaşlarındayım. "mazinde ibneler yatar, yavşak fenerbahçe" diye eğleniyorlar. bense onu "yaşa fenerbahçe" olarak anlıyor ve kendi içimde meraka kapılıyorum, "ama onlar galatasaraylı. neden fenerbahçe marşı söylüyorlar ki?" o çocuk masumiyetini kaybedeli çok oldu. ilk ölümde sanırım. 10 yaşımda artık çocuk değildim bir açıdan. hatırlıyorum, garip bir gülüşü vardı. bakar bakar eğlenirdim, severdim de. sonra bir gün sevmemem gerekti. unutmam gerekti, sanki kucaklarında büyümemişim gibi davranmam gerekti. sandığımdan fazla içime atmışım, sandığımdan fazla etkilemiş bugünkü benin oluşumunu. öfkeliyim. kime, neden, açıklayamam. ama biliyorum, bizi bugünlere getirenlere öfkeliyim. gidenin geri gelmediğinden bu kadar emin, yetişkin insanların davranmaması gerektiği gibi davrananlara nefret besliyorum. bir de tuhaf bir aşk. nerede okumuştum, şimdi unuttum. arkadaşlarımıza duyduğumuz da bir çeşit aşktır, annemize duyduğumuz da, babamıza olan da. sadece karşı cinse duyulan o kuvvetli his değildir aşk. değil. düşünüyorum, aşığım babama. anneme de aşığım. kardeşime çok tuhaf aşığım mesela. hani küçükken sorarlardı "anneni mi babanı mı" şeklinde o çirkin soruları da psikolojimizi bozarlardı. çocuk kısmımın büyümediği anlarda kendimi üçünden yalnızca birini kurtarabileceğim korkunç senaryolar yazarken buluyorum. her seferinde cem'i kurtarıyorum. küçüğüm ya o, hep küçük kalacak ya benden. ben bir türlü büyüyemezken, ondan nasıl da büyümesini beklediğimi düşünüyorum. haksızlık. her kimse bizi şuan yaşadığımız hayata iten, ondan rica ediyorum, ona yalvarıyorum, hatta ona dua ediyorum. biz hep can olarak kalalım diye. değiştiremesin bizi zaman, açamasın aramızdaki o minicik mesafeyi. herkesin gidebilitesi olduğu şu zamanlarda, o gidemesin, ben gidemeyeyim ondan.

ne söylediğimi bilmiyorum, nereden başladım nerelere geldim yine kaçırdım muhabbetin ucunu. yazının başlığına neden "bugün yarın" dedim, onu da bilmiyorum. şu günlerde bildiğim pek de fazla şey yok zaten.