2 Eylül 2013 Pazartesi

farketmeden

uzun zaman olmuş değil mi? en son çürük elmalarımdan bahsediyormuşum aylar önce. ne saçma.
kendinizden sıkılmıyor musunuz bazen siz de? hani ne diyorum ben, kapasam ya şu çenemi gibi..

bu gece kendime eziyet günüm. sek viski içmiyordum hayatıma red bull girdiğinden beri. bu gece sek viski içip, viskiden daha sert fikret kızılok şarkılarını uygun gördüm kendime. bir iki sene öncesine selam gönderirken biraz acı çekmeyi hak ettim bu gece.

her zamanki gibi deniz'i özledim. charlie'nin melekleri vardı, onun en sevdiği "tam gaz". lucy'sine bayılırdı. his lucy. andım, "rahmet" diledim, anlamını bile bilmiyorum. sonra da kendime güldüm ne rahmeti, konuş onunla dedim biraz konuştum. o gittiğinden beri izliyor ise beni, hep diyorum, katıla katıla gülüyordur.

konu deniz değildi bu akşam. yine de ne zaman mutsuz olsam sanki onu katlamak zorundaymışım gibi beni mutsuz eden her şeyi önüme koyarım. deniz'in yokluğu onlardan biri.

kaan'ı özledim. hatta kaanları. herkesin gülüp dalga geçtiği bir şey belki ama, kalbini delik deşik etmiş olaylarla dalga geçmemeliler bence. düşünsenize, birini geride bırakırken aslında kaç kişi bırakmış oluyorsunuz? yıllar önce en iyi arkadaşımdan vazgeçmiştim.

bugün, vazgeçmiyorum da, en iyi arkadaşım beni umutsuz birine dönüştürüyor. ben ve umutsuzluk? komik, çünkü kendimde bulacağım en son özellik derdim herhalde. hayalperesttim baya, özgür ruhlu falan. kendimi kandırdığım milyon noktadan yalnızca biri.dövmemi biliyor musunuz? dövmemi sevmiyorum bir kaç gündür. ilk dövmemi yani, hani asıl aşık olduğum dövmem. sahte geliyor bana biraz. aslında ne kadar da beni anlatıyordu. eskiden.

"rüya bütün çektiğimiz" şimdi iki parça can'ı dinliyorum, neden, çünkü ayvalık'ta biz onu dinlerdik. çünkü hayatımın en mutlu anıydı. "bilmezler nasıl aradık birbirimizi" mi daha iyi şuan, yoksa "iki yitik hasret" mi? yemin ederim sarhoş değilim.

alkolden değil, kafam bu şekilde. gidiyor geliyor, birilerine dalıyor, bir yerlerde buluyorum kendimi. bir anda amsterdam'da bir evlenme teklifi ediyorum, bir anda ortaokulda sınıf arkadaşımı tokatlıyorum. amcamın cenazesindeyim, sonra yedinci doğum günümde. bir ara balıkesirde düğünde gibiydim, şimdi uludağda titreyerek ağlayarak otelden kaçıyorum.

yaşanmışlık ne kadar çoksa, kendinden o kadar uzaklaşıyorsun. birinde ne kadar kaybolduysan, bir daha sen i bulman o kadar imkansız. ben en son ne zaman kendimdeydim, ne zaman onun içinde kayboldum, bilmiyorum. bildiğim, dengem bozuluyor o uzaktayken. ve o çok uzun zamandır çok uzakta. ondan başka kimsem yok konu "o" ise. annem bile yok. anneme sarılıp ağlamak istediğim anlarda balkona çıkıp kendimi sakinleştirmek zorundayım. çünkü annem ondan bahsedemiyor bile.

neyse ki bellek yeni iyi arkadaşım. dönüp dönüp eskiyle konuşuyorum. artık aramızda olmayanların hayalleriyle konuşuyorum, şimdi yanımda olmayanın hayaliyle.

umarım bu yazdıklarımı kimse okumaz, yarın sabahki destine dışında.