15 Ekim 2011 Cumartesi

opportunity cost

Ekonomistler iyi bilir. Aslında EC101 almış herhangi biri de bilir. İngilizceden anlayanlar da ne demek olduğunu kestirebilir. Kısacası opp. cost, bir şeyi elde etmek için diğer bir şeyden ne kadar vazgeçmemiz gerektiğiyle ilgili basit bir hesaptır.

Ben öğrendiğim günden beri çok derin şeyler buluyorum bu tanımda. Yalnızca ekonomi ile ilgisi kesinlikle yok. Ekonomiye indirgemek aptallık olur. Çünkü bir düşünün, bir hareketinizin sonuçlarını elbet düşünürsünüz, kestirebilirsiniz bir yolu seçtiğiniz takdirde neler kaybedebileceğinizi ya da nelerden vazgeçmeniz gerektiğini.


Bazen çok küçük, çok önemsiz, hatta ucuz ve "basit" diyebileceğiniz "şeyler"in çok büyük opp. costları olur. Mesela sizin için herşeyi yapan, herşeyi göze alan, sizi herkesin önünde tutan bir dostu "basit" biri ve "basit" şeyler yüzünden kaybedersiniz. o "ucuz" malı elde ettiğinizde vazgeçmeniz gereken şey sandığınızdan büyüktür.


Çoğu zaman anlayacak kapasitede değilsinizdir zaten. Ama mesela, bu işi biraz daha iyi bilenler uyarır sizi. "değmez" der kısaca, siz burnunuzun dikine gidersiniz, her zaman gidersiniz ya bir de matah bir şeymiş gibi gururla söylersiniz bunu, utanmanız gereken yerde. sizi uyarır bu bilen, der ki, bu "ucuz" şeyin opp. costu büyük olur, yazık olur. dinlemezsiniz. iyi bok yersiniz afedersiniz.

Ekonomi okuduğum için seviniyorum aslında. İleride bu uyarıyı yapan değil de, uyarılan konumuna düşmeyeceğim için. En azından ben, ne için nelerden vazgeçilebileceğini her zaman kestiren taraf olacağım, sen ise burnunun dikine gidip her gün biraz daha kaybeden. Yazık, çünkü bir kez bir başka mal için vazgeçtiğin şeyi bir daha bulamıyorsun. Ya çok daha zeki bir consumer çoktan onu almış oluyor, ya da karşındaki bir mal değil de insansa, seni bir kez daha kabul etmeyecek kadar zeki oluyor. Her iki durumda da, sen kaybediyorsun. Ve biliyor musun, daha çok kaybedersin..

5 Ekim 2011 Çarşamba

a.ş.k

her bahar aşık olduğumu iddia ederdim. tabii ki de olmazdım.
şimdi bir de gelin her yeni güne aşık uyanan halimi görün.
engel olamamanın ne demek olduğunu bir kez anladıktan sonra dönüşü olmuyor. tut tut, bir yere kadar bakalım.
yine de her gün yeniden yeniden aşık olun.
çünkü her güne mutlu uyanmanın tadını bir kez aldınız mı bırakamıyorsunuz.

1 Ekim 2011 Cumartesi

benim meleğim

Lamb'in Gabriel şarkısıyla yeni tanıştım. İlk dinleyişte çok çarpmadı beni açıkçası, ama bana dinletenin bir hikayesi vardı ki, artık bu şarkı anlamlı, çok güzel, çok özel, ve çok bize ait.


I can fly
But I want his wings
I can shine even in the darkness
But I crave the light that he brings
Revel in the songs that he sings
My angel Gabriel

I can love
But I need his heart
I am strong even on my own
But from him I never want to part
He's been there since very start
My angel Gabriel

Bless the day he came to be
Angel's wings carried him to me
Heavenly
I can fly
But I want his wings
I can shine even in the darkness
But I crave the light that he brings
Revel in the songs that he sings




O'nun dinlerken düşündüğü kişi bambaşka. Çok haklı, çok yerinde. O babasını düşünüyor. Onun meleği babası. Babasının kanatlarını istiyor uçmak için, onun kalbini sevmek için. Ama kendisi de "benim meleğim" aynı zamanda. Benim gözlerim bu şarkıda her dolduğunda aklımda o olacak bir tek. Çünkü ben de uçabilirim ama onun kanatlarını istiyorum. Ve yalnız başıma ne kadar güçlü olursam olayım ayrı kalmak istemediğim tek adam o.