7 Mayıs 2010 Cuma

öncelikler

hayatımda çok önemli bir yeri vardır öncelik kavramının.. kendi önceliklerimi de sorgularım, etrafımdakilerin de önceliklerine önem veririm her zaman. sorgulamaya üşenenler için can sıkıcı bir terimdir öncelik, çünkü yeri, önemi büyük, ama kavraması zor ve emek isteyen bir gerçeklik bu öncelikler.
öncelik, sevginin ve değerin en yanılmaz ölçütüdür. şaşmaz, çünkü mümkün değildir önceliğin olan bir adamı herşeyden, herkesten çok sevmemen. ya da yine imkansızdır, seni önceliği hissettiren adama geçip beni sevmiyorsun diyebilmen.

en çok sevdiğim adamın önceliği takımıydı, hayatımda beni en çok o sevdi dediğim adamın. takımı, maçları, deplasmanları.. gitme diye yalvarırdım, giderdi. benimle olmanı çok istiyorum derdim, giderdi. bazen takımı 76 tane gol attığında maçtan erken çıkar, yanıma gelip bana 'sürpriz' yapardı. o zamanlar anlayamadığım şey, züğürt tesellisi deniyormuş buna. beni herkesten herşeyden çok severdi de, takımından, maçlarından çok sevemezdi.
yine ondan sonra en çok vaktimi verdiğim, en çok kalbimi açtığım adamın da önceliği oyundu. oyunlar, ve kendisi elbette. onu suçlamaya hak göremedim hiç bir zaman kendimde, çünkü o yerde durmuyordum onun için, o da bende durmuyormuş, bunun bilincindeydik ve etki alanlarımız kadar müdahale hakkı görüyorduk kendimizde, hiçe yakın yani. başını oyundan kaldırıp bana bakmadığı olmuştu, ya da başkalarını üzmemek adına kalbimi paramparça ettiği. yaa evet, çok seviyordu da beni işte, önceliği değildim sadece.

hayatım boyunca bu iki adama minnettar kalacağım, o ayrı. kendimi keşfetmeme sebep oldular, onların önceliği olmasam da birilerinin önceliği olacağımı, ve o birilerinden vazgeçemeyeceğimi anlamama yardımcı oldular. çok şey öğrettiler bana, en çok da önceliklerin, öncelik sıralamasının önemini.

bilen bilir, çok severim hıncal uluç yazılarını. öncelikler yazısını okuduktan sonra yine ondan ilham aldım, o yüzden yazmaya karar verdim. bilinçaltım konuşuyordu hıncalımı okurken, ağlaya ağlaya okumamın nedeni de, kendimi çok gerilerde hissettim o öncelik listesinde, ondan. şükür ki, dünyanın en özel annesine sahibim ve doğduğum andan beri tek önceliği bendim. ben anneme dışarı çıkalım desem, nereye demez, tamam der. anneme sinemaya gidelim desem, hangi filme demez, tamam der. yemeğe gidelim dediğimde de ne yiyeceğimizi sormaz. çünkü önemli olan benimle olmaktır onun için, ne yaptığımız, ne izlediğimiz, ne yediğimiz değil. bunu annemden başka kimsede göremedim henüz. ne bir arkadaşta, dostta, ne bir aile ferdinde, ne sevgililerimden herhangi birinde. annemin bana yaklaşımının yüzde birini bulsam bi adamda, dünyayı bırakıp ona kaçıcam falan herhalde. yine de, biliyorum bir gün biri çıkacak ve benim öncelik listemin pat diye en tepesine kurulacak, bu sırada alıp beni en birinci en en birinci önceliği yapacak.

şimdi izninizle, bana ilham veren, içimi acıtan ama gerçekleri yüzüme vuran o yazıyı almak istiyorum buraya, hıncalımı..

'"Öncelikler" üzerine yazıyorum yıllardır. Son zamanlarda çok yazdım ya.. "Hayatımızdaki en şaşmaz ölçüdür çünkü.. Birine ne kadar değer veriyoruz?.. Ya da biz onun için ne ifade ediyoruz.. Bunun ölçütü, yaşantımız içindeki öncelikler sıralamasındaki yerdir.."
***

Üniversite yıllarımız... Biz iki erkek arkadaşız. Onlar da iki kız. Öyle tanıştık SBF'nin kantininde.. Birlikte çıkıyoruz... O yıllarda çıkma ne demek.. Sinemaya falan birlikte gidiyoruz öğlenden sonraları. Akşam üzerleri de o zamanlarda çok ünlü Filiz Pastanesi'nde buluşup çay falan içiyoruz.
Gözlerden gözlere, zaman zaman birleşen ellerde bir flört var, hepsi o.. Çok sevdiğim bir şiir vardı, aklımda kaldığı kadarıyla, şöyleydi sanki, o yıllardaki aşklarımızı anlatan..
"Bir şey var aramızda. Senin gözlerinde belli, Benim yanan yüzümden.
Susuyoruz, arada bir, Gülüşerek başlıyoruz söze. Ne kadar gizlesek nafile, Bir şey var aramızda, Senin gözlerinde ışıldıyor, Benim dilimin ucunda.." Söyleyemiyoruz "Seni Seviyorum" diye..
Ama öyle şeyler yapıyoruz ki, her şey ayan beyan... Ne mi yapıyoruz mesela.. Biz üçümüz, Mülkiyeliyiz. "Aramızda bir şeyler olan" Orta Doğulu.. Birgün öğleye doğru, üç Mülkiyeli, Kızılay'da rastlaştık...
Sinemaya gitmek üzere sözleşiyoruz. Uzaktan bizim Orta Doğulu çıktı meydana.
"Hayrola" dedi.
"Öğleden sonra sinemaya gidiyoruz, haydi sende gel" dedim.
"Çok mu istiyorsun" dedi.
"Evet" dedim.
"Biletleri alın beni bekleyin. Senin için gelirim" dedi, koştu gitti.
Sinema ikide.. İkiye çeyrek kala buluştuk. Üç Mülkiyeli. Orta Doğulu görünürde yok.. Bizim kız "Hadi girelim" dedi. "O laf olsun diye 'Gelirim' dedi. Gelemez. Öğleden sonra final sınavı var. Nasıl gelir ki!."
Biletlerin ikisini onlara uzattım.. "Gelecek" dedim. "Siz girin, ben beklerim".
Saat iki buçuğu geçiyordu, sinemanın önünde bir taksi durdu. İçinden nefes nefese Orta Doğulu indi.. "Kusura bakma geç kaldım" dedi.." Öğleden sonra final sınavım vardı. Bu sınava raporsuz girmezsek dönem hakkım yanar. Bu yüzden girdim. Bomboş kağıdı, altını hemen imzalayıp verdim. Fırladım, taksiye koşarken ayağım burkuldu, topuğum kırıldı. Yurda gidip ayakkabımı değiştirmek zorunda kaldım. Bu yüzden geciktim."
Sonra kulağıma eğildi. "Ama ne kadar geç kalırsam kalayım, kapıda beni bekleyeceğini biliyordum" dedi. "Ben de geleceğini biliyordum" dedim, elini elimin içinde sıkarken..
Sevginin en yüce yanıdır, inanmak.. Ama ben başka şey anlatmak istiyorum, bugün.. İnsanları ne kadar seviyoruz. Onlara ne kadar değer veriyoruz. Bunun bir tek şaşmaz ölçeği var. Günlük hayatımızın önceliklerindeki yeri?
"Hadi sen de gel" dediğimde "Sınavım var, gelemem" diyebilirdi Orta Doğulu...
Kimse de bir şey diyemezdi. Öyle demedi... "Senin için her şeyi yaparım" dedi... Benimle herhangi bir gün, herhangi bir saatte gidebileceği o sinemaya, sırf ben o gün istiyorum diye, o gün gidebilmek için, sınavdan "0" almaya razı oldu.
Şimdi bir de herkesin günlük yaşantısında her zaman rastlanan başka örneklere bakın..
"Sevgilim, sana tapıyorum. Bugün buluşmayı çok isterdim ama, berberden randevu almıştım."
"Alo, darling, bu gece seninle buluşacaktık ya. Bir kız arkadaşım boyfrendi ile bozuşmuş. Onu teselli etmem gerek. Beni affet!"
"Hayatım sen bir tanesin. Ama yarın buluşamayız. Galatasaray'ın maçı var."
Listeyi sabaha kadar uzatabilirsiniz. Şimdi bir düşünün. Hem size ileri sürülen özürlere. Hem sizin ileri sürdüklerinize. Kimi, neleri tercih ediyorsunuz, kimlere... Ve siz nelere tercih ediliyorsunuz? Eğer, sizin için berberden, maçtan, sizi davet eden ya da size gelen herhangi bir arkadaştan sonra geliyorsa, sakın ola, onu sevdiğinizi falan düşünmeye kalkmayın.
İnsanlar bazen kendilerini de kandırır. Ya da şüpheye düşerler, "Ona karşı duygularım, çok karışık... Seviyor muyum acaba" diye..
Sevginin ve değerin en yanılmaz ölçeği, tercihtir, önceliktir.
"Hadi sinemaya gidelim" dediğinizde, arkadaşını "Tabii, harika" demeden önce "Ne film oynuyor" diyorsa, hele hele ardından "Ben o filmi sevmem" deyip, buluşma teklifinizi reddediyorsa mesela, bilin ki asıl sevdiği sinemadır. Siz değilsiniz. Siz ancak onun ilgisini çekecek bir film ve boş bir zamanını bulabilirseniz, onunla buluşabilirsiniz. Bunun da adı sevgi olamaz tabii... Sevgide önemli olan bir arada olmaktır. Sinema bahanedir sadece. Düşünün bakalım, sevdiğinizi sandığınız insanın, hayatınızdaki öncelik sırası neydi?
En tepede mi? O zaman gerçekten seviyorsunuz demektir.
Ya da şöyle...
Hayatındaki en büyük önceliği daima size veriyorsa, hiç şüpheniz olmasın, en çok sizi seviyor. Onun için en değerli varlık sizsiniz.
Hem kendi karmaşık duygularınızı çözmenin, hem de onun duygularını kesinlikle belirlemenin en yanılmaz yoludur, öncelik tespiti...Çünkü en çok sevilen, en önce gelir.
"Benim her şeyimsin" kolay laftır, herkes söyleyebilir. Eğer sizi her şeye tercih ediyorsa ancak o zaman her şeyiniz demektir gerçekten.
Birisiyle ilgili duygularınızdan ya da onun duygularından şüpheniz varsa, derhal bu "Öncelik" testini yapın, her günkü yaşantınızdan örnekleri hatırlayarak.
Gerçek hemen ortaya çıkacaktır.
Sevmek en öne almaktır çünkü.. Her şeyin önüne almak!.. ''


işte bu gerçekten demek istediğimiz. öncelik herşey demek, sevmek öne almak demek, herşeyin önünde tutmak demek. ayrıca ne dediğin değil, karşındakinin ne anladığı önemlidir gibi, ne hissettiğin değil, karşındakine ne hissettiğini hissettirdiğindir önemli olan. sabaha kadar hisset, ne yapayım bana öyle hissettiremiyorsan?..

4 yorum:

  1. bugünlerde söylemek istediğim ama yasaklarmış gibi sustuğum, iki dudağımın arasından cıkamayan cümleleri sarf etmekte ne kadar ustasın..

    YanıtlaSil
  2. surekli oncelik verirsen o karakter zayifligi, garanti terkedilirsin, zamanlama herseydir.. ;)
    isin ironik tarafi hincal uluc 6 yilda esinden bosanmis , sebebi sole anlatio: "Amerika'ya gidelim dedi. Ben de orada mutlu olamam dedim."

    YanıtlaSil
  3. 'aman terkedilmeyeyim' diye taktik yapmaya kasarsan da işin doğallığını, güzelliğini kaybedersin ve çok daha değersiz şeyler yaşayarak değersiz terkedilirsin. zamanlamaya uğraşıcağıma hissettiğimi yaşamayı tercih ederdim ben mesela.
    hıncal'ın önceliği her zaman kendisidir zaten, demek ki 6 yıllık eşi 'o' değilmiş işte.

    YanıtlaSil
  4. Yanlis anlasilmisim, son kez yazayim frekans tutmadi... aman terkedilmeyeyim diye birsey yoktur, birseyler ya bitmistir ya da bitmemistir, taktik zaten hic yoktur, olamaz da, oyun degil ki bu... Ama karsindakinin isteklerine surekli oncelik verirsen kendinden vazecmeye baslarsin, yasayan anlar, ve birsure sonra sen birakamasanda karsindaki sende seni bulamadigindan biter... Onemli olan hayatin kirilma anlarinda sana oncelikli oldugunun hissettirilmesidir, bunu tercih ederdim ben mesela... 'O' degilmis iste , ne kolay dimi..suc hep onun 'O' olamamasi...:(

    YanıtlaSil

söylemeden edemicem..