16 Ocak 2011 Pazar

Türk Telekom Arena

''Baba, ne oluyor? Nereye geldik biz? Gerçek mi bu?'' ilk 3 cümlem, kapıdan girdiğim anda. Gerçekten de o an yaşadığım şehirden, ülkeden, hatta zaman diliminden bile soyutlanmış hissettim kendimi. Çünkü şansıma, ben içeri adımımı atarken ışıklar kapalıydı, yalnızca dört bir tarafta ışıl ışıl sarı kırmızı minik aydınlatıcılar, dev bayraklar, ortada ışık oyunları ve koskocaman görkemli bir kalabalık vardı. Nefesimin kesildiğini hissettim, ağzım açık kaldı diye şaşıracak halim yoktu, sadece çığlık atmamak için elimle ağzımı kapatmak zorunda kaldım. Babamın koluna girdim ve yaşadığımız anın gerçek olduğuna, bir simülasyon veya 3 boyutlu bir kandırmaca olmadığına inanmaya çalıştım.

Çılgın kalabalık, muhteşem atmosfer, asla azalmayan ses, rengarenk görüntüler, şovlar, havai fişekler, tezahüratlar, dans gösterileri, birbirinden inanılmaz saniyeler bütünüyle görsel olduğu kadar duygusal da bir şölendi bizim için. Mabedimizi terkedeli bir kaç gün olmuştu ki, şimdi bizi dünyanın merkezinde gibi hissettiren bir dev aynasına bakıyorduk. Bu biz olamazdık, biz daha kendi halimizde, cehennem dediğimiz kutsal toprağımızda mutluyduk. Birden işler değişti.

Bu işin pro, conlarını yapmak bana düşmez. Hiç birimize de düşmez ya, yine de taraftarız biz, bir şekilde doğduğumuzdan beri gönül verdiğimiz bir şey bu. Onda olan her şey bizi ilgilendirir sonuna kadar, hele ki olanlar bize yönelik ve bizi aşağılayacak cinstense.

Bizi Ali Sami Yen'den "kurtardığını" iddia eden o başbakana her birimizin edecek bir çift lafı var da, bir sevgili kulüp başkanımız el pençe divan, bir sevgili kulüp başkanımız çaresiz ve başı eğik. Kesinlikle ve kesinlikle kızdığım nokta başbakandan özür dilemesi değil, yanlış anlaşılmasın. O adam onu yapmak zorundaydı. Ne yapsaydı? Parası yok, beş para etmez herifin teki sırf yetki sahibi diye ona tepeden bakma lüksünü elinde tutuyor, Adnan da buna katlanmak zorunda. Ve eğer kendi "evinde" kendi "insanı" başbakanı yuhalarsa, bunun için mahcup olması ve hatta özür dilemesi, doğaldan da çok, bir gereklilik. Eyvallah. Peki bunu bu hale getirmek zorunda mıydı? Yani insanın en doğal haklarından "tepkisini gösterme" hakkını fazla görüp, başbakanı onaylamayanları "Galatasaraylı olmamakla" suçlamak, doğru muydu? İstediği hakkı görebilir kendisinde, fakat o gün çok büyük bir şey değişti Galatasaray taraftarları arasında. 2006'da baş tacı yapılan Adnan Polat, bir düşmandan farksızdı artık. Son dönemlerdeki başarısızlıklarınıın üstüne bir de böylesi bir "ihanet", taraftarı küstürmekle kalmadı, onları nefretle doldurdu. Ben dahil. Ben Adnan Polat'ın başkanlığını sonuna kadar destekliyordum çünkü onun herşeyden önce "Galatasaraylılığına" inanıyordum. Bir gecede ters yüz oldu tüm düşüncelerim, artık onun benim gözümde bir hainden farkı yok.

Peki bütün bu olaylara sebep neydi? Birincisi taraftarı galeyana getiren RTE bile değildi. Onun protesto edilmesi, kesinlikle bir terbiyesizlik değildi ayrıca. Ben bir taraftarsam, orada kulübümden aldığım kombinemle oturuyorsam, bu kombine özellikle öğrencilere özelse, artık senin kitlen renk değiştirmiştir. Okuyan, aklı mantığı yerinde, kendine ait fikirleri olan, desteklediği insanı medenice alkışlayacağı gibi, istemediği insanı protesto edecek olan bir kitledir karşındaki. Sen onlara kimseyi zorla alkışlatamazsın. İster sana stadyum yapmış olsun, ister seni alıp diskoya götürsün, sen o kitleyi iki tane adamın kuklası haline getiremezsin. Ve her ne olursa olsun, kömür dağıtarak oy topladığı cahil kesimle, okuyan üniversite öğrencisi ağırlıklı taraftar kitlesini bir tutamazsın. Bu stada yatırım yaptı diye, onu alkışlayıp ona "minnettar" olmasını bekleyemezsin. Kaldı ki, bu adam 600 trilyonu cebinden ödemedi. Babasının hayrına, hiç ödemedi. O paralar halkın, gerek alın teriyle gerek vergisiyle takır takır sana ödediği, bu tarz hizmet beklemeden sana verdiği paralardır. Sen bu stadyumun yapımına katkıda bulunduysan, kafa yapını gayet iyi bilen bir topluluktan "bizim için yaptı", "hiç bir çıkarı yok" cümlelerini kurmalarını, buna inanmalarını bekleyemezsin. Beklersen de, öyle kızarır, morarır, aksırır, tıksırır evinin yolunu tutarsın.

Biz Galatasaray taraftarları olarak kulübümüzden soğuduk. Zaten futbol oynamayan takımımızdan uzun süredir şikayetçiydik ama bu stadın oluşumu bizi heyecanlandırıyordu. Şimdi o heyecanımız da sönüp derin bir endişeye, nefrete bıraktı yerini. Taraftar gruplarının bir bir dağılması bundandır. ultrAslan'ın iki tane kendini bilmez yüzünden tüm Galatasaraylılar tarafından dışlanması, bundandır. Yine de bizi protestocu olarak nitelendiren sözde başkanımıza rağmen biz Galatasaraylı olmaktan gurur duyuyorsak, orada şakşakçılık yapmadığımızdandır, tepkimizi cesurca ortaya koyduğumuzdandır. Hepsinden önce, o TOKİ başkanı denen herifin sözlerini duymazdan gelen, ona tepki gösteremeyen, susup kalan, pısırık bir görüntü çizen Adnan Polat'ı istifaya çağırıyorsak, camiamıza, rahmetli Canaydın'ımıza, bize, yönetimimize, tarihimize ve başarılarımıza saygısızlık etmiş bu TOKİ başkanı denen adamın karşısında dimdik durup, sen bize bunları diyemezsin deme cesaretini gösterememesindendir.

Adnan Polat'ın istifa etmesini istiyoruz. Gururlu, onurlu camiamıza leke sürenlerin bir bir temizlenmesini istiyoruz. Ali Sami Yen'de mutlu olduğumuzu bilsinler, bizi oradan kurtardıklarına inanmasınlar istiyoruz. TT Arena'da devam edeceksek, bunu başımız dik yapabilmek istiyoruz. Bu şöleni, tarihi geceyi, bizim için kara leke haline getirenlerin bunun bedelini ödemelerini istiyoruz. Çok şey değil. Biraz onur, biraz cesaret lazım o kadar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

söylemeden edemicem..