Ben annemin karnındaydım oraya ilk gittiğimde. Annem öyle diyor, sana hamileyken maça gitmiştim Sami Yen'e diye, Beşiktaş maçına hem de! Derbiyle merhaba demişim meğer mabede ben, haberim olmadan. Koyu Galatasaraylı babam bizden önce annemi aslan yapmış orada, kutsal mabedimizde.
4 yaşında falan olmalıyım ilk maçıma gittiğimde, emin değilim ama maksimum 4 diyorum çünkü kardeşim henüz doğmamıştı, onu biliyorum. Çok fazla şey yok hatırımda kalan ama, bacaklarımı demirlerden sarkıtıp sırtımı babama verişimi, gol attığımızda korkacağım yerde avazım çıktığı kadar bağırışımı. Ha, bilerek mi, değil, ama o zamandan yerleşen bir bağ vardı takıma, babamın takımıydı o bir kere.
Sonra başarılar gelmeye başladı. Takımımı benden başka bir sürü insan daha seviyordu. Maçlar kazanıyorduk, şampiyon oluyorduk, kutlamalar yapıyorduk. Ben yavaş yavaş takımı tanımaya, evim dışında bir Mecidiyeköy'ü bilmeye başladım. Sarı kırmızı renklere aşık olmaya başladım, yavaş yavaş hayatımın vazgeçilmezlerinden yaptım onu. Onunla beraber de, orayı. Ali Sami Yen'i. Mabedimizi.
17 Mayıs doğumlu kardeşimi o gün ilk defa çılgınlar gibi kıskandım. Ben 10 yaşındaydım, o 5. O hatırlamıyor bile, penaltılar atılırken o uyuyordu, bense tek başıma izliyordum, annemle babamın yürekleri dayanmıyordu, ne demek olduğunu bilmiyordum ama öyle demişlerdi. Benim çığlıklarımla başladı bizim kutlamamız. Evden fırladık sonra, Bağdat Caddesi'ne koştuk. Yalnızca Galatasaraylılar değil, Beşiktaşlılar, Fenerbahçeliler bile bizimle beraber kutluyordu başarımızı, ağlayan bir Fenerbahçeli bile görmüştüm. Çok sevindiğine yormuştum, çok heyecanlandığına. Hala kötü düşünmem, adım kadar eminim onun da o an mutlu olduğuna.
O zamandan sonra iyice yoğunlaştı bizim Sami Yen'le ilişkimiz. Babam beni daha sık maça götürür oldu. Kocaman bir ekibi vardı, iş yerinden arkadaşları, Mecidiyeköy'den yürürdük stada kadar, hep beraber bağıra çağıra. Formalar, bayraklarla, yüzümde hep boyalarla. Yıllarca böyle gitti bu. Ben oraya giderken hep çok heyecanlanırdım, hep çok mutlu olurdum. Biraz büyüyüp de Taksim'e falan gitmeye başladığımda, önünden geçerken bile mutlu olduğumu farketmiştim, yalnızca maça gitmek değildi olay, oranın kendi büyüsüydü, başkalarının cehennemi, bizim cennetimizdi çünkü.
Mayıs 2006'da oradaydım mesela, Kapalı'da. Çok sevdiğim insanlarla. Ben şampiyonluğu bekliyordum, onlar ise yalnızca takıma destek oluyordu, şampiyon başkasıydı, eminlerdi. Hepimiz için bir mucize gerçekleşti o gün ve biz o stattaki her bir yürek, sadece tek bir insana dönüştük, dünyanın en mutlu insanına. Ben en büyük heyecanlarımdan birini yaşadım orada o gün, en büyük mutluluklarımdan birini. Hayatım boyunca unutamayacağım bir anı kazandırdı bana yine takımım.
Bir de şu Fenerbahçe muhabbeti var. Ben mabedimde 1 tek maça gittim Fenerbahçe'yle oynadığımız, onu da Nonda'nın golüyle 1-0 kazandık. Yani benim 'Ali Sami Yen'de hiç maç kaybetmedim.' iddiam gerçektir, Fenerbahçe maçı dahil gittiğim hiçbir maçtan mağlup ayrılmadım. Bu da bir ekstramdır benim.
Son diye birşey düşünmemiştim hiç orayla ilgili. Hep orası yenilenecek diye ummuştum. Oysa gidiyor şimdi, o oradan gidiyor. Tamam, biz belki de dünyadaki en güzel stada gideceğiz artık, mükemmel bir yeni mabedimiz olacak. AMA. Koskocaman ama'lar kaldı bana. Çünkü ben yalnızca 20 yaşında olmama rağmen bu kadar anı, bağlılık biriktirdiysem kendimde, kim bilir 50, 60 hatta belki 70, 80 yaşında insanlar, takımıma gönül veren diğer yürekler neler biriktirdi bunca senedir. İstemiyorum düşünmek, çok üzülüyorum, resmen canım acıyor.
O film şeridi dedikleri yalnızca ölüm için geçerli değil ki. Aynı şeyleri gözlerimi kapattığımda yaşayabiliyorum işte, şuan oradayım, eski açıkta sarı diyorum, kapalıda ağlıyorum, yeni açıkta susanlara küfrediyorum, I love you Hagi diye bağırıyorum, bir kupa kaldırıyorum, yeni tezahüratımızı ezberliyorum, şampiyonluğu kutluyorum, gol sevinci yaşıyorum. Yaşıyorum orada. Yıkılmasını hazmedemiyorum. Sanki tepeme yıkılıyor, tepemize yıkılıyor. O Avrupa'yı kasıp kavuran, herkesin korktuğu 'Cehennem' şimdi yıkılıyor. İnanmak gerçekten güç.
Neyse ki biliyorum, milyonlarca yürek de orada kalacak benimki gibi. Yeni mabedimizi de öyle sahipleneceğiz, elbet orada da büyük başarılara imza atıp adımızı oraya da kazıyacağız. Ama unutmayacağız nereden geldiğimizi. Yuvamızı. Çünkü şimdi yeni bir eve gidiyoruz, orayı yuva yapmaya. Henüz yuva değil orası, yuva hala Sami Yen.
Kalbimizde, daha fazla yazmama sanırım gerek yok. Üzgünüm, şuan oldukça duygusalım. Gidemediğim için de ayrıca mutsuzum. Canaydın yaşasaydı bana çok kızardı. Nur içinde yatsın.
--ben şimdi gitmiyorum da oradan, ışıklarını kapatıyorum sadece... Hoşçakal, ve teşekkürler..