19 Şubat 2010 Cuma

bugünnnn

bugünü pek bi yazasım geldi, günlük gibi.

sabah melis hanımla uyandım, cadı rahat bırakmadı. (he yani madem provana geç kalma lüksün var, benim tatlı uykumdan ne istiyorsun?!) ama iyi oldu (nasıl yalan) güne biraz daha erken başladım. güzel bir kahvaltı, arkasından cadıyı yolcu etmek.

sonra cumartesi akşamı evimde ağırlayacağım süper özel konuklar için alışverişe gittik annemle. oldukça fazla cips,çerez,meyve suyu ve alkol arabaya yüklendikten sonra, annem için stresli (sürücü koltuğunda oturan kızı olunca azıcık öyle oluyor bayan) bir yolculukla garanti bankasının yolunu tuttuk. amaç: harç yatırmak. arabayı park etmemle beraber annemde gözle görülür bir ferahlama. garanti'ye girdik sonra. dedim teyze ben harcımı yatırıcam. kızım hangi üniversite dedi. (öhöm öhöm) boğaziçi üniversitesi teyze dedim. (tamam teyze demiyorum şuan sıktım) kadın bana baya bir hayranlıkla baktı ayıptır söylemesi, hoşuma gitti tabii. onu da hallettikten sonra yine sürücü koltuğuna oturmamla (evet yine) anneciğim yine biraz gerildi. (ama artık alışman lazım) artistik patinajcı misali manevralarıma bile bir aferin demedi. pis. neyse evimize (sağ salim) varınca, çok mutlu oldu kendileri. ağır poşetlerimizi eve taşımamızla beraber maceramız son buldu.

günün diğer kısmı oldukça heyecanlı. hızlı bir hazırlanma ve mecidiyeköye gidiş. babamdan kredi kartını alış. uzmanyla buluşma ve laptop almaca. ve hayatımda duyduğum en doğru cümle geldi; ''sen daha yemeğine karar veremiyorsun, laptop'una mı karar vereceksin?!'' adam haklı yahu. o yüzden kendimi onun ellerine bıraktım ve tıpkı ne istediğimi bilmeden gittiğim zaman kuaförümle giriştiğimiz gibi sessiz bir anlaşma içinde, herşeyi o halletti. neyse, aldık şekerim laptop'umu. (şimdi açarsam sabaha kadar bırakamam, sabahın köründe kalkıp tiyatro çalışmasına gidicem diye goldie'mi açtım, şeker laptopum orda bana bakıyor çok çekici ama ben çok irade sahibi bir yavruyum.) çok mutlu oldum tabii. heyecan falan yaptım yeni cici almış çocuklar gibi oldum. centilmen beyfendi bana taşıtmadı yeni bilgisayarımı, ama onunla yollarımız ayrıldığında başbaşa kalabildik ciciyle. ama uzun süremedi bu da.

çünküü, önce fener'in hezimetini, sonra keita'nın showunu izlemek üzere havelka'daki yerimi almıştım. başbaşa olamamamızın sebebi ise cicimle, başımın belası seren, serhat, ender ve ender'in (ciddi anlamda) tayfası idi. yan masamızda tabii ki, havelka'nın demirbaşı engin ve ekürileri, tepemizde tvler, e tamam. 1-1lik skor resmen tatmin etmedi bizi, fark yememizi bekleyenler avuçlarını yalarken, biz 2. golü bulamadığımıza yanıyorduk.

evet sevgili günlük bugün bunlar oldu şimdi de tahıllı bişeyler yiyorum (neden tahıllı bilmem ilk onu buldum) ve uykum beni zorlasın diye bekliyorum. yarın tiyatro hep tiyatro yaşasın tiyatro. öfb, evim. büo,ailem. o kadar oldu yani. p.s: ( i love you dermişim) undisclosed desires dinliyorum yine, 6 ay falan geçti sanırım, sıkılmadım. sıkılmicaaaam.
lost izlemem lazım. cumartesi akşamı toplayacaklarım için de biraz heyecanlı olabilirim. (şimdi günlük oldu ya, aklıma ne eserse yazıyorum anlık.) ender'i seviyorum ama bazen de sevmiyorum. sigara paketi almıyorum. engin'i havelka'da bir gün görmesem eksiklik hissediyorum. yeni laptopum çok şeker ve beni çok mutlu etti teşekkür ederim sevgili babacım. skecılımdaki perşembe can sıkar. rasim boran nerelerdesin acaba sesin var görüntün yok. gözlerin çok güzel facebook şarkısı (tamamen taksideki an yüzünden bebeğim) oldu mu bu şimdi bu ya recep ivedik(aman tanrım) öptüm byeeee kadar saçma bir veda var mıdır acaba? vardır elbet.

2 yorum:

söylemeden edemicem..