11 Ağustos 2010 Çarşamba

yolculuk

her zaman tatil güzel. hele çirkin yaz okulu sonrası yapılacak tatil iyice güzel.
aşamalandırmak lazım ama her zaman.
mesela yolculuk, en büyük aşamasıdır bir yere varışın. şaka mı, tabii ki yolculuk edilmeli dendiğiniduyar gibiyim ama hayır. ben alınan yoldan bahsetmiyorum sadece, zihinsel bir yolculuk da var o yol alış esnasında. bir şeylerden uzaklaşma vardır en basitinden. mutlaka bazı düşünceler geride kalır siz giderken, ve bazılarına doğru gidersiniz istemeden.
ben istanbul'dan ayrılırken bir çok düşünceyi orada bıraktım, bir çoğu da burada beni karşıladı, sevimli bir hoşgeldin değildi tabii, daha bir şeytani.

kuşadası her zaman huzur vermiştir bana. öyle çılgın eğlencelerin patladığı bir yer olmadı asla. hep sessiz sakin, hep kendi yolunu kendin çizdiğin bir belde burası. ben çoğu zaman karışık kafamı daha da karıştırdım buralarda, ama bu sene farklı. bu sene elimi ayağımı kendim bağlıyorum ki, düşüncelerim daha da boğmasınlar beni. yeterince boğulmadım mı zaten?

bir de yolculuk sırasında yaşadığım dramalardan bahsetmek isterim. arka arkaya girdiğim iki finalden çıkıp koş koş akmerkez'de mini bir alışveriş, arkasından 1 ay için evim olan yurt odamı toparlayıp babamla eve gitmem, hızlı bir duş, özgemle kısa bir hasret gidermece ve alelacele hazırlanan bir yeni bavul. bavul yapmaktan ne kadar da nefret ediyorum, biri benim yerime şu bavulları hazırlasın diye ağlıyorum her seferinde ki ilerde bunu gerçekten yapıcam, adam falan tutucam tek işlevi bavul hazırlamak olan. sonra yine koş koş otobüse yetişmem ve yolculuğumun başlaması. bir kaç saat önce ekonomiyle matematikle uğraşan zihnimin bir anda tatile adapte olması zordu, bende günlerdir uykusuzluktan bitap düşmüş bedenimi uykuya teslim etmeye karar verdim. feribota binişi hatırlıyorum, gerisi yok. gözümü molada açıyorum sonra, susurluk'ta. bir klasik olan tost-ayran için iniyorum, yeni uyandığım için ambaleyim tabii. bir masaya oturmamla dünyam kararıyor. karşımda benim indiğim otobüsün 8 tane kardeşi. ama aynılar, birebirler. bir iki tanesinin camında yazılar var, ama elenesi değil. çünkü birinde didim-kuşadası, birinde izmir-marmaris, birinde izmir bilmemne tarzı bir sürü şehir adı ve herhangi biri benimki olabilir. evet, kuşadasına gidiyorsan kuşadası yazandır diyeceksiniz ama normalde otobüsler izmir'e, ordan kuşadası'na gider, hele bir de uykudan yeni uyanmış mallak haldeyseniz o sırada sakin ve mantıklı düşünebilmek oldukça zor olur. neyse, o paniği atlattım çünkü sonradan kuşadası didim yazan arabadan indiğimi hatırladım. moladan izmire kadar yine derin bir uyku, sonra biz izmire geliyooooruz kavşağı ve arkasından kuşadası yolu.

dayım karşılıyor garda, alıp eve getiriyor beni. bir yıldır özlediğim yere. oradan sonrası tam tatil aslında. çünkü derslerden çok beni yoran başka şeyler vardı istanbulda, biri bizzat kendi kafam olmakla beraber, uzaklaşabildiğim her bir tanesinden uzaklaştım buraya gelerek. şimdi tatilin tadını çıkarmak düşüyor bize, hiç bir çılgın eğlencenin yerini tutamayacağı o huzur burada, bodrumda kopmuyorum diye bir saniye üzülmediğim için, yaşlandığımı düşünebilirsiniz ama, yaşlanmadım aslında, sadece hayatta neyin daha önemli olduğunu biraz erken farkettim. tavsiye ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

söylemeden edemicem..