27 Ağustos 2010 Cuma

sıkıntı

27 ağustos.
hatırlar mısın, çok özel bir gündü bugün benim için. geçmiş zaman kipi kullanmamak gerek, hala özel.
ama artık bir mum eksik olmalı bir pastada, bir nefes eksik çünkü.
bilmem ben, döndürülebilir mi geri dönülemezler? şahit oldum döndürüldüğünde, ama gücümüz kaldı mı bizim?
herkese demek kolay değil ya o lafı, kardeşim dedin mi bir kere, geri alabilir misin kısa sürede?
istiyorum ki zamanı geri almayayım artık, yol alabileceğimiz zamanlara ilerleyelim. mehter takımı gibi iki ileri bir geri yaramıyor bize, her adımda daha da yoruluyoruz sadece.
peki ne değişti de iki nefes beraber üflemiyor kocaman pastaları?
sanırım biz değiştik.
keşke hiç değişmeseydik.
zamanın açtığı yaralardan bıktım ben.

doğum günün kutlu olsun kardeşim. iyi ki varsın ama, kaan sezyum'u anmamak değil, aslında var ama yok cümlesi çınlıyor kulaklarımda, ne yazık.

26 Ağustos 2010 Perşembe

birileri

birileri sizden başka herkese melek olabiliyor.
birileri nazının size geçeceğini bildiği için düşünmeden kalbinizi kırabiliyor.
siz onun için ne yapabilirim diye düşünürken o sizi asla düşünmeyebiliyor.
bazen size verildiğini sandığınız değer verilmeyebiliyor.
arkadaşlığın anlamı herkes için farklı olabiliyor.
ve insan bir yerde dolabiliyor.
ben doldum.
ya haberin yok, ya umrunda değil, ama farketmez. yoruldum ben.

ps: bugün hava çok sıcak.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

kuşadası


zamanın durduğu yerlerden kuşadası. zamanın elini değdirmeye çekindiği yerlerden diyelim..
yıllar sadece buradakilere dokunuyor da, insanlar dışında değişen hiç bir şey yok. havası suyu
denizi, ortamı, huzuru, gün batımları, gazinosu, turisti hep sabit. güleryüz hep sabit. (istisnalar yok değil ama, olur o kadar) arkadaşlar hep aynı. öküzü hep öküz, dostu hep dost. arada yeni insanlar katılsa da aramıza, sonradan oldukları için tutunamıyorlar, sanki iğreti duruyor varlıkları, onlar da farkedip sessizce girdikleri gibi hızla çıkıyorlar hayatımızdan. yokluklarını sıklıkla hissetmiyoruz.

kuşadası'na eğlenmeye gelmiyoruz biz. olabildiğince dinlenip, huzurla dolup, bütün yılın stresini atmaya, moral depolamaya, yeni seneye hazırlanmaya ve özlenen insanlarla buluşmaya geliyoruz. tamam ben ayrıca alman pastası yemeye, güneşin denize balıklama dalış yapmasını izlemeye ve kulaklıklarımı takıp koşar adım yürüyerek kendimden uzaklaşmaya da geliyorum, ama herkesin kendince sebepleri var böyle tek tük. güneşin denize batması demişken, kuşadası'ndaki gün batımının türkiye'de çok çok az eşi olduğunu biliyor muydunuz? denize düşüyormuş gibi batar güneş ve bunu çok az yerden izleyebilirsiniz, şanslıysanız. hele bir de gün batarken deniz kenarında bira yudumlayıp suya atabiliyorsanız kendinizi..


bir de buraya ait olmayıp, burayı daha güzel hale getirmek için yanıma gelenler var yıllardır. gül gelirdi her yaz, ender de gelmişti. burcu'yla buluşmuştuk bir keresinde.. buğra'yı görmüştük bir kez gülle. ve kaan.. o aslında ben nereye aitsem oraya ait olma özelliğine sahip, onu ayrı tutmak lazım..

kuşadası'nda zamanı durdurmak ve yenilenmek için yaşlanmayı beklemeyin. çünkü yıllar kuşadası'na torpil geçse de, bizlere geçmiyor, her yaz bir şeyler eksilmiş ya da bir çizgi artmış buluyoruz kendimizde. hayatı ertelemeye hiç gerek yok..

11 Ağustos 2010 Çarşamba

yolculuk

her zaman tatil güzel. hele çirkin yaz okulu sonrası yapılacak tatil iyice güzel.
aşamalandırmak lazım ama her zaman.
mesela yolculuk, en büyük aşamasıdır bir yere varışın. şaka mı, tabii ki yolculuk edilmeli dendiğiniduyar gibiyim ama hayır. ben alınan yoldan bahsetmiyorum sadece, zihinsel bir yolculuk da var o yol alış esnasında. bir şeylerden uzaklaşma vardır en basitinden. mutlaka bazı düşünceler geride kalır siz giderken, ve bazılarına doğru gidersiniz istemeden.
ben istanbul'dan ayrılırken bir çok düşünceyi orada bıraktım, bir çoğu da burada beni karşıladı, sevimli bir hoşgeldin değildi tabii, daha bir şeytani.

kuşadası her zaman huzur vermiştir bana. öyle çılgın eğlencelerin patladığı bir yer olmadı asla. hep sessiz sakin, hep kendi yolunu kendin çizdiğin bir belde burası. ben çoğu zaman karışık kafamı daha da karıştırdım buralarda, ama bu sene farklı. bu sene elimi ayağımı kendim bağlıyorum ki, düşüncelerim daha da boğmasınlar beni. yeterince boğulmadım mı zaten?

bir de yolculuk sırasında yaşadığım dramalardan bahsetmek isterim. arka arkaya girdiğim iki finalden çıkıp koş koş akmerkez'de mini bir alışveriş, arkasından 1 ay için evim olan yurt odamı toparlayıp babamla eve gitmem, hızlı bir duş, özgemle kısa bir hasret gidermece ve alelacele hazırlanan bir yeni bavul. bavul yapmaktan ne kadar da nefret ediyorum, biri benim yerime şu bavulları hazırlasın diye ağlıyorum her seferinde ki ilerde bunu gerçekten yapıcam, adam falan tutucam tek işlevi bavul hazırlamak olan. sonra yine koş koş otobüse yetişmem ve yolculuğumun başlaması. bir kaç saat önce ekonomiyle matematikle uğraşan zihnimin bir anda tatile adapte olması zordu, bende günlerdir uykusuzluktan bitap düşmüş bedenimi uykuya teslim etmeye karar verdim. feribota binişi hatırlıyorum, gerisi yok. gözümü molada açıyorum sonra, susurluk'ta. bir klasik olan tost-ayran için iniyorum, yeni uyandığım için ambaleyim tabii. bir masaya oturmamla dünyam kararıyor. karşımda benim indiğim otobüsün 8 tane kardeşi. ama aynılar, birebirler. bir iki tanesinin camında yazılar var, ama elenesi değil. çünkü birinde didim-kuşadası, birinde izmir-marmaris, birinde izmir bilmemne tarzı bir sürü şehir adı ve herhangi biri benimki olabilir. evet, kuşadasına gidiyorsan kuşadası yazandır diyeceksiniz ama normalde otobüsler izmir'e, ordan kuşadası'na gider, hele bir de uykudan yeni uyanmış mallak haldeyseniz o sırada sakin ve mantıklı düşünebilmek oldukça zor olur. neyse, o paniği atlattım çünkü sonradan kuşadası didim yazan arabadan indiğimi hatırladım. moladan izmire kadar yine derin bir uyku, sonra biz izmire geliyooooruz kavşağı ve arkasından kuşadası yolu.

dayım karşılıyor garda, alıp eve getiriyor beni. bir yıldır özlediğim yere. oradan sonrası tam tatil aslında. çünkü derslerden çok beni yoran başka şeyler vardı istanbulda, biri bizzat kendi kafam olmakla beraber, uzaklaşabildiğim her bir tanesinden uzaklaştım buraya gelerek. şimdi tatilin tadını çıkarmak düşüyor bize, hiç bir çılgın eğlencenin yerini tutamayacağı o huzur burada, bodrumda kopmuyorum diye bir saniye üzülmediğim için, yaşlandığımı düşünebilirsiniz ama, yaşlanmadım aslında, sadece hayatta neyin daha önemli olduğunu biraz erken farkettim. tavsiye ederim.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

quote.

''mattia her hareketinin böyle sessizce olması için özellikle özen gösteriyordu. biliyordu, dünyanın düzensizliği illa ki artacaktı, fondaki gürültü birbirine bağlantılı her işareti örtene kadar yükselecekti ama kendi her davranışına özen gösterirse ağır ağır gelen bu çürümede daha az suçu olabilirdi..''


-asal sayıların yalnızlığı'ndan