tahminime göre ispanya'nn (gerçekten yüksek olasılıkla) galibiyetiyle tamamlanacak çeyrek final maçını izlerken artık yazmalıyım dedim. öncelikle kulaklarımda yaklaşık bir aydır default olmuş vuvuzela sesi ve sonra içimde gittikçe büyüyen hollanda sempatisiyle dünya kupasının büyük takipçilerindenim. seviyorum futbolu, seviyorum tribündeki insanların heyecanını, ateşini. ama en çok da bu festival havasını seviyorum. 2008 yazını benim için eşsiz bir bayrama çeviren, dünyamı döndüren adam kadar çoğu maçını onunla izlediğim Avrupa Şampiyonası'ydı. sabahtan çıkardık evden, bütün gün caddebostanda maç seyrederdik. türkiye maçlarından sonra turlar atardık caddede, kırmızı beyaza boyanmış coşku dolu caddenin güzelim insanlarının tadını çıkartırdık. dünya kupasına katılamamış olmamızın (tekrar sağol fatih terim) acısını ilk günden beri yaşamakla beraber, bu kez kendime random değil, ya da favori olduğu için değil, tamamen belirli sebepler yüzünden destekleyeceğim bir takım seçmiştim. hollanda tabii ki. evet, portakallar zaten çok sempatik, bütün dünya biliyor falan da, ben hollanda insanının sempatikliğini SF sağolsun bizzat gözlemledim. 9 hollandalı ile geçirdiğimiz bir hafta sonucu onları o kadar sevdim, o kadar benimsedim ki, şimdi türkiye'nin yer alamadığı bu festivalde hollanda'nın her başarısını coşkuyla karşılıyor, ona sevinip mutlu oluyorum. mesela dün, brezilya karşısında kimse şans vermiyordu hollanda'ya, fakat ben çok içten inanıyordum hollanda'nın sambacılara çalım atacak durumda olduğuna. ki öyle de oldu, beklenenin aksine, brezilya'nın hüsranıyla sonuçlandı dün. bugün ise yine bir favori, arjantin veda etti yarışa. tamam, almanya bayyaa iyi de, arjantin yani, hani messi falan, bilirsiniz, çıldırıyor ya insanlar, ondan. konudan sapmayayım, demek istediğim sürprizler oluyor her gün, ama neredeyse her maç, benim içimden geçirdiğim, şöyle olsun dediğim şekilde bitiyor ve hollanda'nın en sonunda da gülen taraf olacağına olan inancımı gitgide arttırmakta. olmasa bile, yaz sonu planlarımı süsleyen turum için ilk 4ü garantilemiş bir ülke seçmiş olmam, orada yaşayacağım coşkuyu arttıracak, buna eminim.
portakallar dışında, dünya kupasına damgasını vuran bir diğer olay, vuvuzela tabii ki. vuvuzela nedir diye başlayan tartışmalar, arı kovanı yorumları, ilk başlarda irite ede ede bir hal olan bu çalgımtırak yaratığın sonradan kulaklarımıza ettiği eziyetin default olması ve neredeyse zaman zaman farkedilemez hale gelmesi.. evet, hala delirtiyor beni maç sırasında spikeri ve tribünlerin çıkmakta baya zorlanan insani seslerini bastıran vuvuzela fakat alıştım da ona, bir an kesilse eksik hissediyorum, o kadar. vuvuzela'yı ilk üreten adamın köşeyi dönmüş olması sizi yanıltmasın, afrika'daki dünya kupası'dır o adamın hayatındaki dönüm noktası, afrika halkıdır ilk kulaklarımızı mahvetmeyi aklına koyan, deplasman takımlarının ilerideki kabusudur ayrıca bu vuvuzela, hayırlısı.
bir de waka waka eh eh.. değerli şakira'yı zaten severiz beğeniriz, ama ne güzel şarkı yapmış ablam öyle! insanın içini kıpır kıpır ediyor, ayağa kalkıp o komik ama aşırı eğlenceli hareketleri tekrarlayası geliyor insanın. cos this is africaaa diyor şarkıda, öncesini anlamadan bağıra bağıra söylüyorsunuz. melodisinden, ingilizce sözlerine (üzgünüm latince bilmiyorum) klibinden dansına herşeyiyle harika olan bu şarkı için ablamı kutluyor, dünya kupasına bir damga vuran da sendin demek istiyorum ona..
ispanya galip bu arada, maça dönmek istiyorum. sizi de waka waka ile başbaşa bırakıyorum. tsamina mina eh eh waka waka eh eh!
bak yazı 10 numara ama hiç öyle hollanda hayalleri kurma. finali hollandayla almanya oynar ve kupayı da almanlar kaldırır.
YanıtlaSilhollanda yalan olucak, ben diim sana.
unutmadan; "futbol, 22 kişinin bir topun peşinden koştuğu ve sonunda Almanlar'ın kazandığı bir oyundur."