26 Kasım 2009 Perşembe

martılar

23 haziran 2009. çırağan sarayındayız koskoca bir dönem. ilk anların heyecanını dışarıda muhteşem manzarayla geçiştiriyoruz, son'umuzun hüznü bir kenara, tadını çıkarmaya çalışıyoruz. elimizdeki içkiler sakinleştirmeye yetmiyor bizi, birbirimize tutunuyoruz düşmekten korkarcasına. her gelene çığlık çığlığa tezahürat ediyoruz yıllarca okul forması ve sade tarzıyla görmeye alıştığımız dönem arkadaşlarımız kuğular gibi, prensler gibi dolaşıyorlar etrafta. herkes güzel, herkes yakışıklı. hepimiz fotoğraflar çekiyoruz, hatırlamak istiyoruz çünkü her saniyesini. sonra salona geçiyoruz. her kim düşündüyse daha biz yerlerimize oturur oturmaz altan çetin ve enbe orkestrasından 'martılar' çalmaya başlıyor. muhtemelen çoğu insan o şarkıyı bilmiyor ya da orada çaldığının bile farkında değil. kendimi şanslı hissediyorum bu güzel ayrıntıyı yakalayabildiğim için, yakınımdakilerle paylaşıyorum heyecanımı bastıramadan. 'üzerimden güldü geçti martılar' diyor şarkıda. kal tarihinden gelip geçen ama aslında yuvaları orada kalan martılarız biz de. gülümsüyoruz birbirimize bakıp. ne kadar büyüdüğümüzü düşünüyoruz, ne kadar büyümüş diye düşünürken göz göze geldiğimizin. ben lise hayatımla aynı masadayım. kavalyem mert, hazırlıktan beri kardeşim. yanımda seren oturuyor okulun ilk günü tanıştığım 5 yıllık yol arkadaşım. karşımda gül'ümle göz gözeyim. o da hazırlıktan beri elimi tutan bir başka dost. ve özge var onun yanında. kal a girmeden tanıdığım ama kal boyunca da yanımdan eksik etmediğim portatif ruh ikizim. hemen yanında ebrum, meleğim. bir de uğur var tabi kal daki ilk sıra arkadaşım çılgın. hepsine gülümseyerek bakıyorum içim acıyor aslında çünkü biliyorum ne kadar istesem de bir daha asla hepsini bir arada, böyle masalsı bir ortamda göremeyeceğim. her anı hafızama kazımak istiyorum. dansa başlıyoruz. tabii ki mertim en başta. arastan emin'e, buğra'dan ihsan'a tüm yakışıklılarımı kapıyorum bir bir. gülümsüyoruz objektiflere, herkes masal kahramanı gibi görünüyor gözüme. o gecenin büyüsünü bozabilecek hiç bir güç yok. kafamız bomboş, ne bir problem ne bir endişe. sadece hüzün bizi buran, ayrılıyoruz çünkü bugünden sonra. çılgınlar gibi de dansediyoruz. slowlar bayıyor, tepiniyoruz topuklularımıza rağmen. sarhoş da oluyoruz. zamanı durdurmak istiyoruz orada, biliyorum, çok iyi hatırlıyorum herkesin gözlerinde aynı istek yanıyordu. olmuyor tabii durduramıyoruz zamanı, su gibi geçiyor saatler ve sona yaklaşıyoruz. martılar yavaş yavaş dağılıyor, eğlence kısmını çok da fazla önemsemiyor kimse, herkesin aklı çamlıkta. birkaç saat sonra yuvamızda buluşuyoruz tekrar. geceyarısının kör karanlığı yavaş yavaş aydınlanırken, önce o koyu maviyi sonra yavaş yavaş güneş ışıklarını görüyoruz moda sahilinde denizin üstünde. eleleyiz hepimiz. bizden önce bu tecrübeyi yaşamışlar da var aramızda onlar da bizim kadar hüzünlü. güneş doğsun istemiyoruz hiçbirimiz. çamlıkta geçirdiğimiz saatler bize bir kez daha hatırlatıyor okuldaki ilk yıllarımızı, tüm anılarımızı. sessizlik var çamlıkta hepimiz anılarımıza gömülmüş, arkadaşlarımızın omuzlarına yaslamışız başlarımızı. ama aydınlanıyor etraf. artık sadece gözlerimizde değil her tarafımızda hissedilir bir hüzün var. ağlamamaya çalışıyoruz ama bizi birleştiren, bir arada tutan bu büyülü yeri terketme fikri bile korkunç her yönüyle. istemeye istemeye, içimizden çığlıklar atıp kendimizi oraya zincirlemek gelirken ayaklarımız geri geri giderek alıyoruz güzel polenli yolu. mis gibi kokuyor okulumuz, kaybettiğimiz güzelliklerini gözümüze sokmak istiyor sanki . dönüp son kez bakıyorum çamlığa, hafızama kaydediyorum sabah güneşindeki güzelliğini. elini tutuyorum yakınlarımın ve kapıya varıyorum. atom karşılıyor bizi, hah siz de mi diyor, yıllar önce yaptığı şeyi bizim yaptığımızı görünce o da bir gülümsüyor, yoluna gidiyor sonra. biz de unutulmaz gecemizi ve sabahımızı, kalbimizin ve ruhumuzun bir bölümünü oraya bırakıp gidiyoruz. mezun martılar olarak dönmek üzere..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

söylemeden edemicem..