geçen gün düşünürken bu metafor geldi aklıma, "bir sepet elma". ne için? yolumuza devam ederken yanımızda taşıdıklarımız için..
ailenden herkes birer kırmızı elma. arkadaşların da öyle. sepetinin içinde tutuyorsun onları, hepsi senin için çok değerli çünkü gitmen gereken uzun bir yol var ve biliyorsun, o yolda yalnız olmamalısın, aç kalmamalısın. hepsine tek tek ihtiyacın olacak.
ne kadar ağır olduğu önemli değil sepetinin. yük gibi görmüyorsun onları. omuzların ağrısa da kolların kopsa da taşırsın sonuna kadar, sonsuza kadar çünkü onlar senin için değerli, çünkü sen onlara muhtaçsın.
ağır diye bir elmayı çıkarıp yolun kenarına atmazsın. asla da atmazsın. durur dinlenirsin, gerekirse yolundan saparsın geç kalırsın ama vazgeçmezsin. ne zaman bir elmayı yolun kenarında bırakırsın peki?
"ben bu soruya şöyle bir cevap getirdim. çürüdükleri ve diğer elmaları da çürüme tehlikesine soktukları zaman."
ne demek bu? neden çürüsün ki durup dururken o değerli elmalar? bilmem.. belki bir kurt vardır o elmayı içten içe kemiren, dıştan hiç görmemişsindir sepetine alırken. belki elma zamanla kurduna yenilmiştir ve çürümüştür.. bilemem.. belki o çürüyenden bile vazgeçemezsin de, elinde tutarsın, cebine atarsın..
peki çürük elma sana zarar vermekten vaz geçer mi? yapar mı bunu? kurdunu kabuğunun dışına kovabilir mi? sanırım en çok burada kalbimi kırdı metaforum. çünkü çürüyen bir elma bir daha sağlıklı bir elma olamaz. sağlıklı elmaları da tehdit eder. taşıyana da tehlike yaratır.
yolun kenarında bırakmalı o elmayı, işte tam o zaman. sırtın ağrıdığında değil. yorulduğunda hiç değil.. o çürüdüğünde. için rahat olmalı o zaman, sen sonuna kadar taşıdın diye..
isteriz ki sepetimiz gittikçe ağırlaşsın. dostlar aile olsun, arkadaşlar dost. herkes temiz olsun, kan kırmızı olsun, taptaze, ilk günkü gibi dursun.
ama zaten hayatta ne tam olarak istediğimiz gibi gidiyor ki?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
söylemeden edemicem..